İçimizdeki Şeytan
Şeytan’da babadan kalma çiftliği, fabrikayı ve koruluğu borçlarıyla birlikte devralan Yevgeni, Tolstoy’un aile mitos’unun küçük bir modelini temsil eder. Ne var ki, kocası şehirde oturan ve evlilik öncesinde Yevgeni’nin “ihtiyacını” karşılamış olan köylü kadın, adeta görüntüsüyle ya da uzaktan etkisiyle, Yevgeni’yi vehimlerin paranoyaya dönüştüğü, aklın, iradenin hükümlerini yitirdikleri bir cehenneme doğru sürüklemeye başlar. Tuhaf bir durumdur bu. Yevgeni, kadından hiç etkilenmediğini sanmakta, etkilenmemeye söz vermekte, ama onunla en ufak bir temas, onu şöyle uzaktan görme hali bile, içindeki arzuların kabarmasına neden olmaktadır. Yevgeni, bugünün kültürünün diliyle söyleyecek olursak, bir şeytan kadının kurbanı değildir; çünkü bir kere köylü kadın, gerek statüsüyle, gerek entelektüel birikimiyle, bir ‘şeytan kadın’ niteliğini hak etmemekte, çağırılınca gelen, buluşma yerinde Yevgeni’yi bulamayınca sesini çıkartmadan çekip giden, edilgen, nötr, kendi dünyasında ve koşullarında varolan bir tür uyarımcı ‘nesnedir’. Şeytan, erkeğin kendi içinde, adı konmayacak bir derinliktedir: Ya da “şeytan” Aşkın Metafiziği’ndeki o sinsi, hilebaz “iradedir”. Baştan çıkartıcı gibi görünen köylü kadının, Stepanida’nın, bu yönde hiçbir özel gayretinin bulunmayışı “şeytan”ı erkeğin içine yerleştirme kaygısıyla bütünleşmektedir. Doğallığı iyice öne çıkmış bu köylü kadın, cinsel dürtü şekline girmiş karşı konulmaz “doğanın” bir aracıdır sanki.
Son olarak "La sonsuzluk Hecesi" adlı kitapta da şeytanın Kadın figürünü görünce tüm ademoğullarını kandıracağına ikna olması da bu kitapla benzer yönler taşımaktadır.