Ayşen Nurgül Yılmaz

Yazar geleceğe projeksiyon tutmak için bu kitabı yazdığını belirtiyor sayfa aralarında. Ve gerçekten de günümüz olaylarını tahlil etmek için yararlanılabilecek iyi kaynaklardan biri. Fakat kitabın bir çok yeri anlatım bozukluğuyla dolu. Bu da biraz sıkıcı hale getirmiş. Zaten bu kitap bir roman değil, yazarı da edebiyatçı değil, mazur görmek lazım. Yayın evinin hatası olarak görüyorum.

 Uzun zamandır böylesine akıcı, aynı zamanda da yoğun bir kitap okumamıştım. Bir ricadan yola çıkan 'doktor-hasta' ilişkisi, aslında iki hastayı bir araya getiriyor. Doktor Breuer ve Nietzsche'nin birbirlerinden sakladıkları sırlar, cevaplanamayan sorular sayfaları takiben bir dostluğu doğuruyor. En mahrem duyguların kapıları bir bir açılıyor. Bazen Nietzche oluyorsunuz, bazen Breuer. Her ikisinden de bir şeyler buluyorsunuz kendinizde. İtiraf edemediklerimiz, elle tutulur hale geliyor. Kitabın bitmesine sayfalar kala hissedilen, 'ne yazık ki kurgu böyle şeyler' hissi, açıklama bölümüyle yer bir oluyor. Beyin fırtınasına ve Nietzche'nin gözyaşlarına hazır olun!

İnsanoğlunun duyguların böylesine betimleyebilen bir yazar/kitap okumadım bu zamana kadar. Bana kalırsa, Anna ve Vronski'nin aşkı bu derin duyguları bir araya toplayan bir çerçeve olmuş sadece. Aynı zamanda Levin'in de başkahraman olduğunu söyleyebiliriz bu kitapta. Örneğin, en dayanılmaz olaylardan biridir ölüm bizler için. Fakat karşımızdaki kişi bu sona yaklaşırken acı çekiyorsa, içten içe bir an önce ölmesini, huzura kavuşmasını isteriz. Tabii bunu asla dile getiremeyiz. Anlatmak istediğim de bu; Tolstoy bunu yapıyor. Ve bu yüzden o ve kitapları dünya klasiği..

Sharma'nın Ferrarisini Satan Bilge kitabını okuduysanız, bu kitap size biraz yavan gelebilir. Çünkü içerik olarak hemen hemen aynısı diyebiliriz. İçinde kişisel gelişim adına ekstra kitap önerileri bulundurması, hepimizin yaşamından kesit sunan etkileyici sözler, bu kitaba artı puan katıyor. 1 günde bitirilebilir oluşu, sade ve öz anlatımıyla '' pazar günü'' kitabı diyebilirim kendisine.

Sosyal medyada, alıntılarıyla patlama yapan bu kitap, kitap kurtları için tam bir hayal kırıklığıydı. Kitabın geneline bakıldığında, insanın kendisinden de bir şeyler bulduğu kısımlar yok değildi. Biraz para kazanmak için yazılmış diyebilirim. Aslında ne demek istediğimi kitabın şu cümlesinden de anlaşılabilir: ''Bir zamanlar benim olan ellerin, şimdi neden ellerin? ''

İkinci dünya savaşı sırasında, küçük bir kız çocuğunun başından geçen olaylar anlatılıyor. İşin tuhaf kısmı, anlatıcının Azrail olması. Çocukluğun saf duyguları satırlarda göze çarptığında gülümseten, yeri geldiği zaman insanı hüzünlendiren bir Markus Zusak klasiği.

Aslında kitabın ismi, içeriğini kısaca açıklıyor. Ender Saraç, hayatın telaşından-stresinden unuttuğumuz, sönmeye yüz tutmuş ruhlara, Allah'ın güzel isimlerinden oluşan bir reçete sunuyor. Ayrıca yaşama dair bir çok tüyo veriyor. Okunurken yanında kağıt-kalem bulundurulması gereken bir kitap. Not alınması gereken çok şey gizli içerisinde :)

Ailelerinin piyonu olacaklarından bihaber iki kız kardeş.. İkisi de masum, ikisi de güzel. Kral VIII. Henry'nin, aralarının açılmasına sebep olacak ihanetten bihaber iki kız kardeş.. Boleyn Kızı sadece bir aşk romanı veya tarih romanı değil, mevki uğruna, bir kral uğruna, aralarındaki katıksız sevgiyi kaybeden iki kız kardeşin hazin öyküsü..

Sonu biraz eski Türk filmlerini andırsa da, güzel bir kitaptı. Tavsiye edilebilir kendileri..