Peki ben niye yıllarca bu filmi izlemediğimi düşündüm. Ve izlemeye başladığım zaman, aslında izlediğimi farkettim. Kafam karışmış olmalı, ben bu filmi izledim kesinlikle.
Hüzün. Mutluluk.
Birini sileceksin ha?! Hem de bütün hatıralarıyla, yaşanmışlıklarıyla.Kolay mı!
Zaman zaman ben de bazı şeyleri, bazı kimseleri silmek istiyorum. Hatta ben de o filmin içerisindeyim. Joel gibi, yaşlı kadın gibi sıramı bekliyordum. Sıra bana gelmişti. Herşeyi sildirdiğimi düşündüğümde ise, Joel in gözlerinden acıyla akan gözyaşı gibiydim. Olmuyor İnsanlar, olmuyor.. Acısıyla, tatlısıyla seviyoruz birilerini, bir şeyleri. Hayatımızdan çıkıp gitseler dahi. Onlardan esen bir yel, bir koku, bir fotograf, bi an yetiyor . Hatırlıyoruz, acı veya tatlı. Hayat da kendini böyle tamamlıyor işte. Mutlulukla, hüzünle.
Tekrardan büyülendim filmin çekiliş şekline; her his, her düşünce öyle güzel yansıtılmıştı ki! Yıkılan evin yerine kalbinizi de hayallerinizi de hiç yabancılık çekmeden koyabiliyordunuz.Oyunculuk deseniz çok kaliteli, bir an Joel in utangaç yüzüne, gülüşüne başka bir an ise Clementine ın saç rengine, deliliğine aşina olabiliyorsunuz.Gerçek gibi.
Mutlu bitti en azından.
Ve son söz:
"Unutkanlar şanslıdır, çünkü hatalarının acısını çekmezler.” Nietzsche
(Not :Biliyorum bu film için söylenmesi gereken şeyler bunlar değil ama, filmi izlerken de, bitirdiğimde de hissettiklerim kısaca bunlardı.)