Her kadının mutlaka, sakin kafayla okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap olan "Kendine Ait Bir Oda", erkeklerin "Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?" sorusunun yanıtını acıklı bir gerçeklikle veriyor.
Virginia Woolf, kitabında genel manasıyla, kadınların erkekler gibi eşit olanaklara sahip olmadıklarını anlatıyor ilk etapta. Erkeklerin okuması ve gelişmesinin önünde engellerin olmadığını, ama kadınların o dönemlerde evlerden bile yalnız başına çıkamadıklarını öğreniyoruz. Toplumun, kadın üzerindeki kısıtlayıcı, yargılayıcı ve ezici üstünlüğü, kadının özgür düşünmesi, düşüncelerini ifade ediş şekli ve yaşantısını çok fazla etkilemiştir ve etkilemeye de devam etmektedir. Ta ki, kadının ekonomik özgürlüğü olana dek.
Kitabın bir bölümünde Woolf, Shakespeare'in bir kız kardeşi olsaydı ve en az Shakespeare kadar yetenekli, bir deha olsaydı bile harcanıp gideceğini ve hiçbir zaman Shakespeare gibi anlaşılamayacağını vurgulamış. Trajikomik ve bir o kadar da gerçek esasında. Bunun dışında, dünyanın en çok tanıdığı kadın yazarlardan olan Jane Austen'ın, hiçbir zaman kendisine ait bir odası olmadığını, hep insanların içinde, salonda, mutfakta yazmak zorunda kaldığını öğrendim. Bu beni çok hüzünlendirdi. O güzel kitaplar, özel bir çalışma alanı olmadan yazılmıştı. Virginia Woolf, bu noktada, "Austen'ın eğer kendine ait bir odası olsaydı Aşk ve Gurur'u yine o şekilde mi yazardı?" diye de içten içe sorgulamadan edemiyor.
Bu kitap için, "Woolf'un en kolay okunan kitabı" demişler, diğer kitaplarını okumadım o yüzden bir görüş belirtemeyeceğim. Sadece, kitabın yazım dilinin çok öyle hafif kolay okunabilir olduğunu düşünmüyorum. Woolf'un kurduğu cümle yapıları, üslubu ve uzun cümleleri oldukça sıradışı. Yaptığı tespitleri kitabın yazıldığı zamana göre oldukça cesur. Pek kimsenin söyleyemeyeceği konuları dillendirmiş.
Bence her kadın başta da dediğim gibi, bu kitabı mutlaka bir defalığına bile olsa okumalı ve üzerine düşünmeli.